 İlin geleneksel yapısı yeni yeni çözülmelere
başlamıştır. Yaşama biçimi daha çok göçlerle belirlenmektedir. Giyim - kuşam ve
beslenmede aynı özellikler görülür. Kırsal kesimde geleneksel yapı belirginken
kentlerde ikili bir yapı gözlenmektedir.
Sivas'ta geleneksel el sanatlarının köklü bir geçmişi
vardır, dokumacılık, bakırcılık, çubukçuluk, çorap örücülüğü, çakı-bıçak
yapımcılığı günümüzde de sürdürülmektedir.
 Selçuklular döneminden başlayarak bölgenin yönetim,
ticaret, bilim ve kültür merkezi olan Sivas, dönemin mimarisi ve taş işçiliğini
yansıtan özgün yapıtlarla doludur. Kent mimarisinde de o dönemin etkileri
görülmektedir.
Sivas folklorunun özgünlüğü, renkliliği ve
zenginliğiyle ülke folkloru içinde ayrı bir yeri vardır. Yöreden günümüzde de
pek çok halk ozanı yetişmektedir.
Yerel ağız yörelere göre önemli ayrılıklar gösterir.
Merkeze yakınlık, ulaşım ve pazar imkanları yerel ağız özellikleri üzerinde
etkili olmuştur. Yöre folkloru, atasözleri, deyimler, tekerlemeler, bilmeceler,
ninniler, alkış ve kargışlar yönünden de çok zengindir.
Sivas, halk müziği ve oyunları yönünden ilginç bir
yöredir. İlk resmi derleme 1926'da, ikinci 1937'de gerçekleştirilmiştir. Türkü
ve değişlerde, 10 zamanlıdan başlayıp 15 zamanlıya dek karma usullerin örnekleri
vardır.
GİYİM KUŞAM
 Orta Anadolu'nun giyim-kuşam özellikleri Sivas
yöresinde de belirgindir. Özellikle erkek giyimi her dönemde bu etkiye göre
biçimlenmiştir.
Kadın giyiminde ise yerel özelliklerden kaynaklanan
bir çeşitlilik görülür. Merkezlerde kimi değişmelere karşın, kadın giyim
kuşamında geleneksel özellikler yer yer korunmaktadır. |
 |
 |
Geleneksel Kadın Giyimi :
Fes yörenin yaygın başlık türüdür. Önüne ipekli
yemeni-krep dikilir yada bağlanır. Uçları yandan sallanır. Günlük giyimde her
zaman fes kullanılmaz. "Değirmi" denen düz, "hindi" denen renkli ve desenli
tülbentler bağlanır. "İşlik" denen iç giysileri de ak bezdendir, elde dikilir.
Üstte omuzlardan ve belden "kırmalı" üç etek biçiminde "peşli" denen entarileri
giyilir. Kollar geniş ve "dilmeli" dir. Peşlerin ikisi öne, birisi arkaya gelir,
aradaki "sayvanlı" dır, (astarlı). Kara yünden yada ketenden yapılmış, nakışlı,
çevresi oyalı önlükler bağlanır. Ayrıca madeni kemerler, el örmesi yün
kuşaklarda kullanılır. Bazı yerlerde kadife atlas üzerine sim işlemeli
bindallılar giyilir. Kolların yırtmaçlısı da yırtmaçsızı da geniş ve sarkıktır.
Entarilerin tümü yakasız, önden göğüs altına dek düğmelidir. Özel günlerde
sırmalı ve işlemeli cepken de giyilir. Kadife üstüne sırmalılara "kadama" denir.
Alta bel ve parçaları uçkurları "tuman" (şalvar biçimli, bol dikmeli don)
giyilir. Parçalar çoraba dek uzanır. Renkli ve desenli çoraplar mevsimine göre
ince yada kalın yünden örülür. |
Dışarılık giysi olarak çarşaf, Cumhuriyet sonrasında da
uzun süre kullanılmıştır. Günlük yaşamada tülbent, baş örtüsü kullanılmaktadır.
Buna yaşmaklamak denir. Yaşlı kadınlar "namazlık" denen uzunca bir baş örtüsü
kullanır. Son zamanlarda, atkı-manto biçimi üst giyiminde yaygınlaşmıştır.
Kelik, yemeni, çarık geleneksel kadın ayakkabılarıdır. Bunların yerini giderek
kara lastik ve plastik ayakkabılar almıştır. Kentlerdeyse kundura giyilmektedir |
 |
 |
Geleneksel Erkek Giysisi :
Poşu yada "hindi" bağlanmış fes, erkek giyim-kuşamında
da yaygın başlık biçimidir. İnce ak ipekten, ketenden yakası düz, omuzdan
düğmeli "işlik" üstüne, kolsuz yelek giyilir. Bele şal bağlanır; kalçadan
büzgülü "şayak" yada "zıvga" denen pantolonlar kalın kumaştandır. Ak-kara,
kırçal çoraplar nakışlıdır. Tokalı çarık, kulaklı yemeni, yüksek ökçeli ve sivri
burunlu "iskarpin" yaygın ayakkabı türleridir |
Gürün Şalları : Hint ve İran şallarının desen ve dokuma tekniğini, Türk kumaşlarının
desen ve dokuma tekniğini , Türk kumaşlarının desen ve dokuma tekniğiyle
birleşmiş, Avrupa’nın taklit şallarının özelliklerini Anadolu insanının zevk ve
giyim ihtiyaçlarıyla kaynaştırarak orijinal bir sentez meydana
getirmiştir.
Dokuma Tekniği ve Motifler
: Gürün şalları el tezgahlarında dokunmuştur. Bu
tezgahlar, Jakar tarafından ıslah edilmiş, Gürün'de de Jakar tezgahlarından
yararlanılmıştır. 2.52 m. boyunda ve 1.20 m. eninde kesilme yerleri belli
edilerek top halinde dokunmuştur.
Gürün şallarında sadelik ve zeminde beyaz renk
hakimdir. İran (Acem) şallarında ise süs ön plandadır. Zemin dışında
kırmızı-sarı veya kırmızı-mavi renkler bol miktarda kullanılmıştır. Yün iplikler
bitki boyalarıyla boyanmıştır.
Gürün şalları konusunda en geniş çalışmayı yapan
Prof. Kenan Özbel motiflerine göre bu şalları dört gurupta
toplamıştır. |
 |

Serpme Motifli Şallar
: Ana motifi badem veya pençe adı verilen motiftir. Bu
motif halk arasında günümüzde "şal deseni" diye tanınmıştır. Bademler aralıklı
veya verev şeklinde dizilmiştir. Bademlerin arasında küçük çiçekler ve
yapraklar, dalcıklar seyrek olarak da çintemani motifleri doldurulmuştur.
Bademlerin içi boş bırakıldığı gibi çiçekler ve yapraklarla da bezendiği
olmuştur
 Motifleri Birbirine Bağlı
Şallar : Bu tür şallara "sarmaşıklı şal" da denir. Badem
motifleri kumaşa serpme olarak yerleştirilmiş, ancak bademler bir dalla
birbirine bağlanmaya çalışılmıştır. Kadın elbiseleri genellikle bu şallardan
yapılmıştır.
Motifleri birbirine geçme
şallar : Motifleri asma dalları gibi birbirine geçmiş
kavisli dallardan oluşmuştur. Bu yüzden halk arasında "Asma dalı desenli şal"
olarak tanınmıştır. Kadın elbisesi yapımında tercih
edilmiştir.
Çubuklu, yollu şallar :
Çubukların enleri ve araları dokuyanına göre dar veya geniş
tutulmuştur. Çubukların gerek içleri, gerekse araları serpme veya bağlı badem,
çiçek, yaprak, asma dalı, koç boynuzu, saç bağı motifleriyle doldurulmuştur.
Yaygın Gürün şalları bunlardır. Başlık ve kuşak
olarak kullanılmıştır.

GELENEKSEL EL SANATLARI
Sivas'ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir.
Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve
çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü
giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas'ın
çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları
ünlüdür.
Dokumacılık : Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda
gelişmiştir. Bunlardan bir dönem çok ünlü olan şal dokumacılığı günümüzde
yapılmamaktadır. Sivas halılarının en önemli özellikleri tümüyle yün, sık dokulu
ince havlı olmasıdır. Halının sık dokulu olması için kirkit oldukça sert
vurulur. Bu arada esnekliği sağlamak için ilmikler iki tarandıktan sonra özel
ayarlı makaslarla kesilerek hav yüksekliği ayarlanır. "Eriş" denilen çözgü
ipliği çok bükümlü ve incedir.

Bu yüzden halılarda düğüm sayısı oldukça yüksektir.
Selçuklu halılarındaki geometrik bir düzenle yerleştirilmiş motiflerin
oluşturduğu kompozisyonlar, geliştirilmiş biçimleriyle günümüz Sivas halılarında
da görülmektedir. "Çeşmi bülbül, çamurlu, kuçlu, lalezar, yılanlı" bunlar
arasındadır. Desenlerin kimileri kent adları, kimileri de sayılarla anılır.
Sivas halılarının bir başka özelliği de zıt renklerden özenle kaçınılmasıdır.
Halılarda en az 12 renk görülür. Başlangıçta çok mat olan bu renkler
kullanıldıkça canlılık kazanır. Lacivert, al ve tonları yaygındır.

Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir.
Seccade, divan, taban ve duvar tipi kilimler çok yaygındır. Ayrıca 6-7 m kare
büyüklüğünde kilimlere rastlanır. Geçmişte Gürün, Şarkışla, Yıldızeli ve
Kangal'da dokunan kilimler renk ve desen açısından farklılık göstermekteydi.
Bunlarda geometrik motiflerin yanında çeşitli figüratif motiflerde
kullanılırdı.

Teknik kaygılarla kilimlerde çoğunlukla geometrik
motifler yeğlenir. Al, yeşil, mavi, kara ve turuncu en yaygın renklerdir.
 Çorap Örücülüğü : Geçmişte Gürün'de çok gelişmiş olan çorap örücülüğü günümüzde
yitmeye yüz tutmuştur. Burada tiftikten ince görünümlü çorap örülürdü.
Kullanılan sitilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyasını
yansıtacak biçimde işlenirdi.
"Yandım alamadım, yarimi eller aldı. Kakül ergen
bıyığı, eli mektuplu, elif-be, aşık kirpiği, gönül kilidi, katip çimciği ve
civan kaşı" en yaygın motiflerdir

Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı)
: Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel
kullanım yada satış için yapılan çubuklar
günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada
karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir,
bunlar uzunluklarına göre "Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak
lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)" gibi çeşitli adlar alır.
Tomruk makinesinde kabukları soyulan çubuklar tornaya bağlanır, keski yatay yada
dikey tutularak desenin dış çizgileri (konturlu) çizilir. Sonra kalemle (ince
uçlu işleme ve kakma gereci) desenler oluşturulur. Bu işleme "nakış keskisi"
denir. İşlemleri bitirilen ağızlık kezzaba batırılır. Ateşe tuttuktan sonra
zımparalanır. Yeniden tornaya bağlanır ve matkapla ağız bölümü (sigara konulan
yeri) açılır. Çakıyla yassılaştırılan bu bölümde kezzaba batırma, kızartma ve
cilalama işlemlerinden geçirilir.
 Süslemede uygulanan bir başka teknikte ekin
saplarının üzerine ibrişim yada ipek sarılmasıdır. uzunlamasına kesilmiş ekin
sapları süslemenin yapılacağı bölümlere yerleştirilir. Alt ve üstlerden renkli
ibrişim (yada ipek) sarılarak süslemeler oluşturulur. Bu teknik çoğunlukla yazı
yazmada uygulanır. İlde ilk ağızlığı Şeyh Aziz Baba'nın yaptığı
söylenir.
Bakırcılık : Bakırcılık eski yaygınlığını yitirmiştir. İl bakırcılığının en eski
örnekleri Sivas müzelerinde sergilenmektedir. Külçe bakır önce küçük parçalar
halinde silindirden geçirilerek inceltilir, sonra biçimlendirilir.
Biçimlendirmede kazan ve sinilerde dövme, küçük kaplarda çekme tekniği
kullanılır. Dövme tekniğinde bakır, ağaç tokmakla dövülür; çekme tekniğindeyse
istenilen tahta kalıplara göre tornada çekilir. Süslemeler kakma yada çalma
tekniğiyle yapılır. Kakma tekniğinin iki uygulama biçimi vardır. Birinde
motifler kap üzerine kazılarak yada oyularak işlenir. Diğerinde ise kabın üzeri
bal mumuyla sıvanır, motifler kalemle çizildikten sonra açılan oyuklara asit
dökülür. Asidin bakır üzerinde oluşturduğu karalanmalardan yararlanılarak motif
işlenir. Çalma tekniğinde motifler demir zımparalarla baskı yapılarak işlenir.
Yazılar, bitkisel ve geometrik motifler en yaygın süslemelerdir. Geometrik
motiflerde geçmeli daireler, üçgenler, dörtgenler; bitkisel motiflerde yaprak,
lale, nar, nar çiçeği ve servi kullanılır.
Ustaların yapıtlarına adlarını, bir din büyüğünün
adını yada ayeti yazması gelenektir. Ancak yazıyı motifler arasına yerleştirmek
güç olduğundan bu gelenek giderek kaybolmaktadır. Bu tür süslemelere en çok
Osmanlı dönemi yapıtlarında rastlanmaktadır.
Çakı-Bıçak Yapımcılığı
: Geçmişin gözde kılıçları, kılınççılar çarşısında
yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları
çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Günümüzde de sürdürülen çakı-bıçak yapımı, eski
yaygınlığını yitirmiştir. Kentte bulunan bıçakçı atölyelerinde; genellikle kılıç
tipli bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir iki üç ağızlı yada
ustura ağızlı bıçaklar yapılır. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür.
Çakı ve bıçakların "namlu" denilen ağızları çelikten sapları boynuzdan yapılır.
Ocakta kızdırılan çelik, örste dövülerek namlu biçimi verilir. İlk düzenlemeden
sonra oluğu (tırnak oyuğu) açılır. Yeniden düzenlenir, su verip parlatılır.
Böylece namlu sapa takılacak hale gelir. Sap için çoğunlukla öküz, keçi ve koç
boynuzu kullanılır. Boynuz istenilen boyutta kesilir, ısıtılarak mengenede
düzeltilir, kalıplanır. Sonra içi testereyle oyulur. Bıçak ustalarının "elde
resim yapma" dedikleri son düzenlemeden geçirilir. Rendelendikten ve
zımparalandıktan sonra namluya takılacak duruma gelir. Namlu sapın uç bölümünde
açılan oyuğa yerleştirilir, delinerek çivilenir. Çivi başları birer pul
konduktan sonra ezilir, çarkta parlatılır.
BÖLGE SANATÇILARI ve OZANLARI
 Şüphesiz halk şairlerimizde diğer sanatçılarımız gibi
birbirinden ayrı özelliklere sahiptir. Hiçbir şair, ötekine tıpa tıp benzemez.
Ama hemen hemen hepsine aynı gelenek ve törelerden geldikleri için birbirine
benzer yanlarıda eksik değildir.
Bazı şairlerin hepside şiirlerini sazla çalıp
çağırırlar. Halk şairi ile sazını birbirinden ayıramayız. Keramet sazdamıdır,
sözdemidir bilemeyiz? Aşık sazına gözü gibi bakar. Aşık Veysel'in;
"Ben ölürsem sazım sen kal dünyada , Gizli sırlarımı
aşikar etme" deyişi elbette ki çok anlamlıdır.
Şairlerimizin hemen hepsi aşk, ölüm, hasret,
yiğitlik, tabiat, din gibi temalar işlemişlerdir. Aşk konusu baş köşeyi
tutmaktadır. Ölüm karşısında şairlerimizin uysal, teslimkar ama alabildiğine
üzüntülüdür. Ölümün bıraktığı yıkımlar, kayıp olan güzellikler dostluklar
terennüm edilir.
Sivas'ın şair ve aşıkları şunlardır:
Şemseddin Sivasi, Pir Sultan Abdal, Ruhsati, Kul
Himmet, Suzi, Aşık Veysel, Zaralı Halil Söyler, Mesleki, Aşık Talibi, Recep
Kamil, Şeyh Halit.
Diğer aşıklarımız ise; Sefil Selimi, Aşık Talibi,
Gürünlü Aşık Rıza, Ali İzzet Özkan, Veysel Cehdi Kut, Kul Gazi, Feryadi,
Belcikli Seyit, Karasarlı Seyit, Aşık İsmeti, Ali Dayı, Şükrani, Nuri Sivasi,
Kul Himmet.
Tabiat teması da Sivas şairleri tarafından en iyi
şekilde işlenmiştir. Şairlerimizin en zengin yanlarından birini teşkil
etmektedir. Çeşitli hayvanlardan tasvir edilerek tabiat manzarasını tamamlar.
Tabiatın güzellikleri yanında çeşitli afetlerde şairin, ozanın gönlünde dile
gelmiştir. İşte o zaman şiir olmuş, destan olmuş, türkü olmuş. Anadolu yaylasına
göz atıldığı zaman Sivas'ın aşıklar yatağı olduğu görülür. Sivas şairleri aynı
zamanda Sivas büyükleridir . Hepside en duru en özlü Türkçe ile söylemişlerdir.
Türküleri, deyişleri günlük müzik yaşantımıza girmiştir. Radyo ve televizyon
programlarında hemen hemen hepsinin türkülerine yer verilir.
Yurttan sesler Korosunun kurucusu halk müziğinin
derleme ustası Muzaffer Sarısözen'i anmadan geçemeyiz. Ayrıca masal üstadı
Eflatun Cem Güney, Tevfik Aksoy Kayabeyzade, Memduh Bey günümüz şairlerinden
Vehbi Cem Aşkun edebiyat dalında denemeler yapmış; radyo sanatkarlarından Ömer
Altuğ, Emel Sayın ve Selehattin Erorhan da Sivas' ta yetişen Türk musiki ve halk
müziği ses sanatçılarıdır. Halk şairlerimizin özelliklerini anlatan bazı ünlü
değişlerini şöyle sıralayabiliriz.
AŞIK VEYSEL
1894 yılında Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan
köyünde doğdu. Babası Karaca Ahmet, annesi Gülüzar Hatun' dur.
7 yaşına geldiğinde gözünün birini yakalandığı çiçek
hastalığından kaybetti. Diğer gözüne perde indi. Çok geçmeden iki gözünüde
kaybetti.
Oyalanması için babası Aşık Veysel'e bir saz aldı.
Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyin adlı saz ustalarından dersler aldı. Önceleri Pir
Sultan Abdal, Yunus Emre, Aşık Kerem, Aşık Erzurumlu Emrah gibi ustaların
türkülerini söyledi. 1933 'te Cumhuriyetin 10. Yılı için yazdığı destanının
yayınlanması ve Sivas Aşıklar Bayramındaki başarısı dikkat çekti. Ahmet Kutsi
Tecer'in de yardımlarıyla Veysel kırk yaşından sonra kendi eserlerini vermeye
başladı. Çeşitli Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptı. Aşık Veysel, İki kez
evlendi. İki oğul, dört kız babasıdır. Şiirlerinde yurt sevgisi, kardeşlik,
birlik ve okuma sevgisi işledi. 21 Mart 1973 tarihinde "Sadık Yarım" dediği kara
toprakla kucaklaştı.
SİVAS HALK
OZANLARINDAN DÖRTLÜKLER
Sivas ellerinde
sazım çalınır
Çamlı beller bölük bölük
bölünür
Yardan ayrılmışam bağrım
delinir
Katip arzu halim yaz yare
böyle.
Kadılar müftüler fetva
yazarsa
İşte kement işte boynum
asarsa
İşte hançer işte kellem
keserse
Dönen dönsün ben dönmezem
yolumdan.
Aşık
Veysel |
Kimse bana
yaren olmaz yar olmaz
Mertlik hırkasını giydim
giyeli
Dünya bomboş olsa bana yar
kalmaz
İnsana muhabbet duydum
duyalı
Çoğu bende kağıt, hüccet
arıyor
Hal bilmeyen dip dedemi
soruyor
Dostlar ölümüme karar
veriyor
Sefil Selimi'yem dedim diyeli Sefil
Selim.
Zaralı
Halil |
Karlı dağlar
karanlığın bastı mı?
Kahbe felek ayrılığın vakti
mi?
Karlı dağlar ne olur ne
olur!
Asker ağam gelse yarelerim eyi
olur!
Dünya dediğin bir dal
yapraktır
Evvela ahirin kara topraktır
Bu dünyada benlik satan
ahmaktır
Daim ölüm kuşu döner
başımdan
Pir Sultan
Abdal |
| |
|
|